Saturday 9 June 2018

Subject Analysis


Bir metnin otomatik anlaşılması ve bu metne ilişkin
soruların doğru olarak cevaplanmasına ilişkin zorluk
metnin özelliklerine bağlıdır.


Eğer metin bir kullanım kılavuzu ise bu tür yazılar
otomatik olarak nispeten kolay algılanabilir.


Eğer metin bir hukuk davasi dosyası ise konuşmalar içerebilir.
Bu durum tırnak içindeki sözü söyleyen kişinin doğru
olarak tespitini  gerektirir. 


Eğer metin bir roman ise güçlük daha da artar.  Yalnız
tırnak içindeki sözleri söyleyen kişilerin takibi yetmez.
Gizli öznelerin fiillerin takılarından çıkarılması gerekir.


Ayrıca hiç öznesi olmayan cümlelerde daha önceden belirlenmiş
dolaylı öznelerin doğru olarak takibi gerekir.


1-Düz yazıda eğer özne yoksa en son açık özne geçerlidir.
2-Düz yazıda açık özneden sonra belirsiz konuşma, dolaylı özne
olarak en son açık özne tarafından yapılmıştır.


1-Belirsiz ilk konuşma en son açık özne tarafından yapılmıştır.
2-Belirsiz bir sonraki konuşma en son ikinci açık özne tarafından
3-her iki özne arasında değişerek devam eder.


1-Eğer soru soran belirsiz ilk konuşma olursa alternatif kişi
diğer dolaylı özne cevap verir


Bazı örnekler:
«Kılıcı?» [çocuk]
«istersen sen al onu.» [yaşlı adam]
«isterim» dedi çocuk. «Şimdi öteki işleri ne yapacağız, onu düşünelim.» [çocuk]
«Beni aramaya çıktılar mı?» [yaşlı adam]
«Elbet. Hem sahil muhafazadan, hem de uçaklarla.» [çocuk]

Yukarıda --dedi çocuk-- açık öznedir ve konuşma sırasını yeniden düzenler.

İhtiyar Adam ve Deniz’in 1917. Cümlesinden sona kadar bölümünün DOLAYLI VE GİZLİ ÖZNE ANALİZİ

Yaşlı adam = kırmızı renk-açık özneler

*o = sarı renk-yaşlı adam gizli özne

*o = yeşil renk-çocuk gizli özne



 Yaşlı adam güçlükle soluk alıp veriyordu; ağzında acaip bir tat vardı. Maden gibi, tatlı gibi. Bir an korktu*o bundan. Ama korkacak kadar değildi*o.

Denize tükürdü*o: «Bunu da ye Galanos. Düşünde insan öldürdüm*ben de!» [yaşlı adam]



Sonunda yenilmişti*o artık, biliyordu*o bunu; hiç çaresi yoktu bunun. Kıça gitti*o, yekeyi buldu*o, dümene taktı*o, bununla rahat rahat giderdi*o. Çuvalı omuzlarına attı*o, tekneyi yoluna soktu*o. Hafif hafif gidiyordu*o, ne bir şey düşünüyor*o, ne bir şey duyuyordu*o. Her şeyi geride bırakmıştı*o artık, elinden geldiğince ustalık ve rahatlıkla tekneyi köyünün limanına götürmeye çalışıyordu*o. Sofra artıklarını toplıyan biri gibi geceleyin balığın iskeletine saldıran köpek balıkları da oldu. Yaşlı adam artık aldırmıyordu onlara, yol almaktan başka bir şey düşündüğü yoktu. Teknenin hafif ve güzel gittiğini düşünüyordu*o, yanındaki ağırlık da kalkmıştı.



iyi bir tekne diye düşündü*o Sağlam, yekesinden başka bir yerine de bir şey olmadı. O da kolay onarılır. Akıntıya girdiğini sezdi*o, kıyıdaki köylerin ışıklarını görüyordu. Nerede bulunduğunu anlamıştı*o, artık pek bir şey yoktu evine.



Rüzgâr gene de dosttur bize, diye düşündü*o. Sonra ekledi*o, her zaman değil. Dostlarımız ve düşmanlarımızla dolu olan büyük deniz de öyle: Ve yatağımız. Yatak dostumdur benim. Sadece yatak. Yatak yaman bir şey olacak. Yenilmek kolay şey diye düşündü*o. Bunca kolay olduğunu bilmezdim*ben. Seni ne yendi, diye düşündü*o.



«Hiç bir şey» dedi yüksek sesle. «Çok açıldım*ben.» Limandan içeri girdiğinde Teras'ın ışıkları sönmüştü, milletin uykuda olduğunu anladı*o. Rüzgâr artmış, sert esiyordu şimdi. Liman sakindi ama. Kayalıkların altındaki küçük, taşlık yere yanaştı*o. Yardım edecek kimse olmadığı için tekneyi ancak çekebildiği kadar çekti*o. Sonra atladı*o yere, bir kayaya bağladı*o.



Direği çıkardı*o, yelkeni doladı*o ve bağladı*o. Omuzlayıp tırmanmağa koyuldu*o, işte o zaman yorgunluğunun ne denli olduğunu anladı*o. Bir an durdu*o, arkasına baktı*o, sokak fenerinin ışığında teknenin kıç gerisinden balığın kocaman kuyruğu yükseliyordu. Beyaz soyulmuş sırt kemiğini, kafanın karaltısı ile, parlayan kılıcını ve aradaki bütün çıplaklığı gördü*o.



Yeniden tırmanmağa başladı*o, tepede yığıldı*o ve direk omuzlarında bir süre yattı kaldı*o. Kalkmak için çabaladı. Ama çok güçtü, direk omuzlarında oturup yola bakmağa başladı*o. Uzaktan, ta uzaktan kendi işine giden bir kedi geçti, yaşlı adam baktı ona. Sonra gözlerini sadece yola dikti*o. Arkasından direği yere bırakıp ayağa kalktı*o. Gene aldı direği*o, yerleştirdi*o omuzlarına, yola koyuldu*o. Kulübesine varana kadar daha beş kez oturup dinlendi*o.



Kulübeye girince direği duvara dayadı*o. Karanlıkta su şişesini bulup biraz içti*o. Sonra yatağına uzandı*o. Battaniyeyi omuzlarına, sırtına, bacaklarına sardı*o, kollarını uzatıp avuçlarını açarak yüzü koyun gazetelerin üstünde uyudu*o.



Sabahleyin çocuk kapıdan içeri baktığında yaşlı adam uyuyordu. Rüzgâr çok sert olduğu için balıkçı tekneleri denize çıkmamışlardı o gün ve bu yüzden çocuk geç saatlere kadar uyumuştu. Sonra her sabahki gibi yaşlı adamın kulübesine gelmişti. Çocuk, soluğunu duydu yaşlı adamın, sonra ellerini gördü*o ve ağlamağa başladı*o.



Gürültü etmeden dışarı çıktı*o, kahve getirmeye. Yol boyunca hep ağlıyordu*o.



Birçok balıkçı teknenin çevresinde toplanmıştı, tekneye bağlı duran şeyi merak etmişlerdi*o. Biri de paçalarını sıvayıp denize girmiş, elindeki iple iskeletin boyunu ölçüyordu*o.



Kıyıya gitmedi çocuk, ilk o görmüştü tekneyi sabahleyin ve balıkçılardan biri tekneye göz kulak olmuştu. «Nasıl, iyi mi?» diye bağırdı bir balıkçı.



«Uyuyor» dedi çocuk. Ağladığımı görürler diye aldırmıyordu*o. «Kimse gidip de uyandırmasın.» Balığın uzunluğunu ölçen balıkçı, «Burnundan kuyruğa beş buçuk metre» dedi.



«Vardır.» dedi çocuk.

Terasa gidip bir teneke kahve istedi*o. «Bol şekerli, sütlü, sıcak bir kahve olsun.» [çocuk] «Daha başka?» [patron]



«Şimdilik başka bir şey istemem*ben. Hele bir uyansın da bakayım*ben ne yiyebilir, ne yiyemez.» [çocuk] Patron, «Ne balıkmış o» dedi. «Görülmüş şey değil. Siz iki güzel balık tuttunuz dün.» [patron]  «Allah kahretsin benim balığı» dedi çocuk ve ağlamağa başladı gene.



Patron, «içecek bir şey ister misin?» diye sordu.



«istemez» dedi çocuk. «Şunlara söyle de rahatsız etmesinler*onlar Santiago'yu. Ben*ben gene gelirim.» «Benim tarafımdan da geçmiş olsun*sen de.» [patron]

«Eyvallah» dedi çocuk.



Çocuk sıcak kahve dolu tenekeyi yaşlı adamın kulübesine götürdü ve uyanana*o kadar baş ucunda oturup bekledi. Bir ara uyanmış gibi baktı*o. Ama arkasından gene derin bir uykuya daldı*o. Çocuk yolun öte yanına gidip soğuyan kahveyi ısıtmak için veresiye tahta parçası aldı biraz. Sonunda uyandı yaşlı adam.



«Kalkma*sen » dedi çocuk, «iç şu kahveyi*sen.» Tenekedeki kahvenin birazını bir bardağa boşaltmıştı*o. Yaşlı adam aldı ve içti.



«Yendiler*onlar beni Manolin» dedi*o. «Gerçekten yendiler*onlar [yaşlı adam] «Ama balık yenemedi. Balık değil seni(yaşlı adam) yenen.» [çocuk]



«Yo. Değil elbet. Sonradan.» [yaşlı adam]



«Pedrico tekneyle, takımlarla meşgul oluyor*o. Balığın başı ne olacak?» .» [çocuk] «Parçalasın da balığa çıktığında kullansın Pedrico.» [yaşlı adam]



«Kılıcı?» [çocuk]



«istersen sen al onu.» [yaşlı adam]



«isterim» dedi çocuk. «Şimdi öteki işleri ne yapacağız, onu düşünelim.» [çocuk] «Beni aramaya çıktılar mı?» [yaşlı adam]



«Elbet. Hem sahil muhafazadan, hem de uçaklarla.» [çocuk]



«Okyanus büyük, tekne küçük, zor olur görmesi.» dedi yaşlı adam. Biriyle karşı karşıya geçip konuşmak denizde tek başına konuşmaktan çok güzelmiş diye düşündü. «Özledim*ben seni*sen.» dedi. [yaşlı adam] «Siz ne tuttunuz?» [yaşlı adam] «ilk gün bir tane. ikinci gün de bir tane. Üçüncü gün iki tane.» [çocuk]



«Çok iyi.» [yaşlı adam]



«Şimdi gene birlikte balığa çıkarız.» [çocuk]



«Yok, olmaz. Benim kısmetim kapalı. Hiç talihim yok.» [yaşlı adam]



«Talihe boş ver şimdi.» dedi çocuk. «Ben talih getiririm sana.» [çocuk] «Peki, annen baban ne der?» [yaşlı adam]



«Boş ver. Dün iki tane yakaladım. Bundan sonra birlikte çıkarız, daha öğreneceğim çok şey var.» [çocuk]



«iyi bir zıpkınımız olmalı, hep küpeştede tutarız. Ucuna eski bir fordun yaylarından çatal yaparsın. Guanabacoa'da biletiriz onu. Keskin olmalı iyice ama fazla da tavlanmamalı, sonra kırılır. Benim bıçak kırıldı.» [yaşlı adam]



«Başka bıçak alırım ben. yayı da biletirim. Daha kaç gün sürer bu sert brisal,» [çocuk]«Belki üç gün, belki de daha çok.» [yaşlı adam]

«Ben her şeyi yoluna korum;» dedi çocuk. «Sen ellerine iyi bak ihtiyar.» [çocuk]



«Ben ellerimi iyi etmesini bilirim. Gece acaip bir şey tükürdüm, sanki göğsümde bir şey kopmuş gibi oldu.» [yaşlı adam]



«Onu da bir yoluna koyarız.» dedi çocuk. «Yat ihtiyar, temiz çarşaf getiririm ben sana. Yiyecek bir şey de getiririm.» [çocuk]



«Son günlerin gazetelerini de getir.» dedi yaşlı adam.



«Çabuk iyi olmalısın, çünkü daha öğrenecek çok şeyim var senden. Sen de hepsini öğretirsin bana. Çok çektin mi?» [çocuk]

«Çok» dedi yaşlı adam. [yaşlı adam]



«Ben yemeği de, gazeteleri de getiririm.» dedi çocuk, «iyice dinlen ihtiyar. Eczahaneden elin için de bir şeyler getiririm.» [çocuk]



«Pedrico'ya kafayı ona ayırdığımı söylemeyi unutma.» [yaşlı adam] «Yok, unutmam.» [çocuk]



Çocuk kapıdan çıkıp mercan kayalıklı yolda giderken gene ağlıyordu.



O gün öğleden sonra Teras'ta turistler için bir parti veriliyordu. Kadınlardan biri suda, boş bira kutuları, ölü baracudalar arasında uzun, beyaz bir iskelet gördü. Kocaman kuyruğu havada, limandan içeri esen sert doğu rüzgârı ile batıp çıkıyordu*o sularda.



Çöplerin arasında yeni dalgaların alıp götüreceği büyük balığın uzun sırt kemiğini göstererek garsona, «Bu ne?» diye sordu kadın. «Tiburon» dedi garson. Olup biteni anlatmak amacı ile, «Köpek balığı» dedi. «Köpek balıklarının bu kadar güzel, biçimli kuyruklu olduğunu bilmiyordum.» «Ben de bilmiyordum.» dedi erkek arkadaşı.



Yolun tepesindeki kulübesinde yaşlı adam gene uykuya dalmıştı. Hâlâ yüzükoyun uyuyor, çocuk, yanında oturmuş ona bakıyordu. Yaşlı adam düşünde aslanları görüyordu.